Dr. Albert Salas-Huetos’ “hava kirliliği, sigara ve batı tarzı beslenmenin sperminin miktar ve kalitesindeki genel düşüşün olduğunu söylüyor. Bu çalışmada omega-3, antioksidanlar (örn., C vitamini ve E, selenyum ve çinko) ve folat bakımından zengin gıda tüketen deneklerin sperm sayısında, canlılığında, motilitesinde ve morfolojisinde olumlu önemli gelişmeler olduğu gözlemlendi. Fındık besin değeri yüksek ve yukardaki maddelerin hepsini içermekte olan bir gıdadır.
Yapılan araştırmada, 18-35 yaş arası 119 sağlıklı genç erkek, hazır ve işlenmiş beslenme şekli olan batılı tarzı gıda tüketiminden uzak, 14 hafta boyunca günde 60 gram badem, fındık ve ceviz ile beslendi. Analizin sonucunda, (WHO – Dünya Sağlık Örgütü kriterlerine göre) sperm parametreleri ve sperm DNA’’sında, alınan kan ve sperm örneklerinde, çeşitli moleküler faktörlerde değişiklikler gözlemlenmiştir.
Günde 60 gram kuruyemiş tüketenlerin, önemli ölçüde daha yüksek sperm sayısı, canlılık, hareketlilik ve morfoloji seviyeleri bulunmuştur. Erkek üremesiyle doğrudan ilişkilendirilen beslenme biçiminde sperm sayısında % 16, sperm canlılığında % 4, sperm motilitesinde% 6 ve morfolojide% 1 iyileşme olduğu anlaşılmıştır. Sperm DNA hasarında ciddi bir azalma da olduğu belirtilmiştir. Sperm sayısı, motilite ve morfolojideki gelişmenin, doğru beslenme şekliyle sağlanabileceği ifade edilmiştir.
Fındık yönünden zengin Akdeniz tipi sağlıklı beslenme tarzını ilke edinmek, gebe kalmaya yardımcı olabilir. Dr. Salas-Huetos, gelişmiş ülkelerde sperm sayısındaki düşüşe dikkat çekerek; Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya ve Yeni Zelanda’da 40.000’den fazla denek erkekle yapılan araştırmada, 1973 ile 2011 arasında sperm sayısında yaklaşık %50 gibi önemli bir azalma gözlemlendiği vurgulanmıştır. Sperm konsantrasyonundaki düşüş, yılda% -1.4 ve toplam sperm sayısında yılda% -1.6 olarak belirlendi.
Dünya Sağlık Örgütü 2010’da semen kalitesini normal aralıkta değerlendirmek için ölçülen ana parametreler; semen başına en az 15 milyon sperm hücresi; ilerleyici hareketlilik (minimum% 32); canlılık (% 58); ve morfoloji (% 4) olması gerektiğini kaydetmiştir. DNA hasarında, çevresel ve yaşamsal faktörlerin bir sonucu olarak oksidatif stresin neden olduğuna inanılmaktadır.