Yumurtalık hormonlarının kalbi koruduğu epidemiyolojik çalışmalar ile kanıtlanmıştır. Erkekler andropoz öncesi kardiyovasküler hastalıklardan nispeten daha fazla muzdarip olurken, menopoz sonrası buna benzer hastalıkların kadınlarda oluşma olasılığı erkeklere göre daha fazladır. Hormonların kalp üzerinde koruyucu vardır ama iyileştirici bir etkisi bulunmamaktadır. Kalsifikasyonlar oluştuğu zaman bunları hormonlar ile tersine çevrilemez, ancak östrojen kardiyovasküler sistemde oluşan sayısız sorunun hızlı bir şekilde ilerlemesini engellemektedir. 65 ve 70′ındaki kadınlar üzerinde yürütülen araştırmalarda, bu yaşta başlanan bir hormon tedavisinin kan damarlarına herhangi bir fayda sağlamadığını göstermektedir. Bu durum, menopoz başlangıcı ile başlayanan hormon replasman tedavisi ile gözlemlenen büyük avantajlarla karşılaştırılamamaktadır. Östrojenlerin kadın kardiyovasküler sistemi üzerinde belirgin bir etkisi vardır: Kolesterol seviyesini düşürürler, kan damarlarını genişletir ve özellikle menopoz sırasında çarpıntı olarak adlandırılan düzensiz nabız atımlarının meydana gelmesini önlerler.

 

 

Yumurtalık ve kalp arasındaki ilişki; kadının üreme görevinden, aylık döngüsünden ve hamileliğinden anlaşılabilir. Gebelikte fetal büyümeyi en uygun bir şekilde sağlayabilmesi için kadınlarda üremeyle ilgili steroidlerde vazoaktif değişiklikler (erkeklerde böyle bir özellik yoktur) oluştur. Östrojenin kolesterol düşürücü etkisi, LDL reseptörlerine seksüel hormonların regülasyonu ile gerçekleşir; böylece anne, fetal hücreler ile en önemli yapı taşı olan kolesterolün tedariğini garanti eder. Hamilelik hormonlarının üretimi, özellikle de fetal membranların ve hücre organellerinin yapımı için kolesterol yüksek önem taşımaktadır. Hamilelik sırasında, seksüel steroidlerin etkisi altında kolesterolün hücre içine alımını güçlendiren mekanizmalar oluşturulmuştur. Bu da karşılıklı olarak dolaşım halindeki kolesterolün azalmasına yol açarken, bir yan etki olarak, östrojenin kalp koruyucu etkisini oluşturur. Buna göre menopozal kolesterol değişiklikler kadınlarda erkeklere göre farklı görülmeli ve terapötik olarak farklı değerlendirilmelidir. Bunun benzeri lipoprotein (a) ve trigliseritler için de geçerlidir; trigliseridler östrojenin etkisi altında artar, yine üremeden anlaşılacağı gibi  erkekler ve kadınlarda beslenme dışı hipertrigliserideminin farklı insidansını açıklar.

Kadınlarda kan yağları ve kolesterol erkeklere göre farklı düzenlenmiştir. Kadın hormonu östrojen kolesterol seviyesini düşürür; böylelikle östrojen eksikliği, beslenme alışkanlığının değişiminden bağımsız olarak, kolesterol seviyesinin artışına neden olur.   

Hamilelik sırasında bir taraftan anneye ait organlar ile diğer yandan fetüsü yeterli derecede oksijen ile besin sağlaması zorunluluğu, kadınlarda hemodinamiğin kontrolünü erkeklere göre farklı bir şekilde yol açmıştır. Nitrik oksit, endotelin ve aynı zamanda kalsitonin ilişkili proteinlerin etkisi, cinsel steroidler tarafından modifiye edilmektedir. Östradiol; endoteliyal nitrik oksit sentezini düzenler, endotelin 1’ i baskılar ve belirgin bir kalsiyum-antagonistik (ters yönde) bir etki sağlar. Tüm bu olgular, hamileliğin korunmasını sağlarken hamileliğinden bağımsız olarak kadın bedeninin hemodinamik durumunu etkiler.

Hamilelik sırasında uterus kaslarını rahatlatmak için östradiol, daha fazla nitrik oksit serbest bırakarak uterus kaslarını gevşetir. Aynı zamanda östrojen kalça kaslarını rahatlatarak daha iyi bir kan akışı ve kan basıncının normalleşmesini sağlar. Kan basıncındaki artış, özellikle “kararsız hipertansiyon” bağlamında östrojen eksikliğinin bir ifadesi olabilir.

Kalsitonin ilişkili protein üzerinde progesteronun uyarıcı bir etkisi olduğu görülmektedir.

Bir yandan kadınlarda, dişi cinsiyete özgü bu hemodinami, arterlere ait tıkayıcı hastalıklara – özellikle miyokardiyal enfarktüse karşı daha büyük bir koruma sağlasada, aksi yönde östrojenin venler üzerindeki dilatasyon özelliği (Virchow tiradında olduğu gibi) staza (durgunluğa) yol açabilir. Venektazi, varis ve trombozlor; kadınlarda, erkeklere göre, daha fazla görülmektedir. Bu özellikle damar ameliyatlarının takip ve tedavisinde bilinmesi gereken cinsiyete özgü tıbbı bir özelliktir.  

Hamilelik sırasında bir taraftan anneye ait organların, diğer yandan fetüsün yeterli derecede oksijen ile besin sağlaması zorunluluğu, kadınlarda hemodinaminin erkeklere göre farklı bir şekilde gelişmesine yol açmıştır. Nitrik oksit, endotelin ve aynı zamanda kalsitonin ilişkili proteinlerin etkisi cinsel steroidler ile düzenlenir. Östradiol; endotelial nitrik oksit sentezini düzenler, endotelin 1’ i baskılar ve belirgin bir kalsiyum-antagonistik (ters yönde) bir etki sağlar. Tüm bu olgular, hamileliğin korunmasını sağlarken hamileliğinden bağımsız olarak kadın bedeninin hemodinami durumunu etkiler.

Yeni Yayınlar

JAMA Cardiol. 2016;1(7):767-776. doi:10.1001/jamacardio.2016.2415

Erasmus Üniversitesi’ nden Taulant Muka ve çalışma arkadaşları, bir meta-analizde bağlantıları yeniden inceleyerek 300.000’ den fazla kadının yer aldığı 32 araştırmanın sonuçlarını özetlediler. Sonuçlar ilgili hipotezi doğrulamaktadır: 45. yaşından önce menopoza giren kadınlarda koroner kalp hastalığına yakalanma oranı %50 artış göstermektedir, ölümcül kalp krizine yakalanma riski ise %11 artmaktadır. 50. ve 54. yaşları arasında menopoza giren kadınlarda, 45. ve 49. yaşları arasında menopoza giren kadınlara göre %13 daha düşük kardiyovasküler risk oluşturduğu görülmektedir.

 

0 Yorum

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

İletişim

Bize bir e-posta gönderebilirsiniz, en kısa sürede size geri döneceğiz.

Gönderiliyor

2018 © Erasmus Üreme ve Kadın Sağlığı.

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?